Matematiksel Modelleme ve Simülasyon
Yılan Kale Yılan Kale
Çukurova'da Yılan Kale diye bir kale var, Misis'le Adana arasında bir yerde tüm ovayı görür. Yakınlarında da Kokar diye bir yer vardır, Kokar denilen yer, gerçekten kokan bir yer, kükürt kokar, çürük yumurta kokusunda bir yer. Ta uzaktan kokusu insanın burnunun direğini kırmaya yeter. Çocukken mahallede bisikleti olan tüm çocuklar oraya giderdik. Ben hiç sevmezdim kokusunu. Zaten yumurtayı da sevmem, ne kadar tavuk beslesem de, civciv alıp büyütsem de hayatımda yumurta yediğimi anımsamam. Ben küçükken, sanırım bir yaşlarında, annem ha bire yiyeyim diye ağzıma dürtmüş ben de tiksinmişim. Kendimi bildim bileli yumurta yemedim. Ama kümesten, tavuğun altından, özellikle kendi beslediğim tavuğun altından yeni, sıcacık yumurta alıp eve getirmeye bayılırdım. Dövüş horozlarını da çok severdim ama dövüşmelerine katlanamazdım. En iyi cinsten dövüş horozlarım oldu, en iyi cins deyince; annesi, babası ve dedesi yani tüm geçmişi bilinen horoz anlaşılır. Horozların dövüştürüldüğü kahvehaneler vardı, giderdim ama içim
Kafeste beslemezdim onu, evin içinde dolanmaya alışmıştı, kaçıp gitmezdi. Sabahları öyle bir öterdi ki sormayın gitsin. İşte; evin içinde keklik, dışarıda koskocaman bir kümes, iki tane dövüş horozum, bileklerimde yerlere vurulmaktan kırılmış bir saatin izleri…
Üniversite sınavına girdim, neyse kazandım, Ankara'ya geldim; yıl 1983. Annem horozlarıma, tavuklarıma, kekliğime bakamamış. Keklik ne oldu hatırlamıyorum, tavukları da, ama horozlarımı birbirleriyle kavga etmesinler diye ayrı yerlerde tutuyordum, bakamamışlar. Bir gün bunlar birbirlerine girmiş, tabii evdekilerin haberi yok, dövüşe dövüşe biri öbürünü öldürmüş. Telefonda öğrendim, kahroldum. Keşke hiçbir yere gitmeyip orada kalsaydım. Benim yüzümden horozlarım birbirlerini öldürmüşlerdi.
Bir daha geri gelmedi geçen günler. Söylenceye göre yılanların şahının yaşadığı, Çukurova’yı boydan boya görüp selam
Kirada oturuyorduk. İki katlı evin giriş katındaydık, arkadaki bahçeyi telle ikiye bölmüştüm. Ev sahibi hem kiracılardan usandığından, hem de daha çok para kazanmak amacıyla, sonunda evi müteahhite vermiş. Bizimkileri çıkardılar. Bizim evin bahçe duvarıyla dedemlerin bahçe duvarı ortaktı, evlerimiz yan yanaydı. Onu da almışlar. Dedemlerin evi tek katlı müstakildi. Dedem her türlü çiçeği yetiştirir, evin önünden geçenler hayranlıkla bakardı. Bizim evi ve dedemlerin evini yıktılar. Adam sahtekâr çıktı. Evlerimizin yerinde halen sadece bir temel duruyor. Geçen gittiğimde dedemlerin evinin bahçesinin sadece giriş kapısını yıkmamışlardı, onu görünce ben yıkıldım. Oysa dedem ne de severdi çiçekleri. Dedemi özledim.
Olmasa bile ruhum, sevinçten gizlice bayram yaptı…
güneş şımarık bir kedi gibi evlerin saçaklarında erimeye yüz tutmuş kar tanelerine gülümsedi dışardan bakıyordum kendimi belli etmedenoysa beni görsün istiyordum görünmeden beni görsün
geldi şaşkın bakışlarla bir martı kondu evin saçaklarına gözlerine bile bakamadan bağırmaya başladı ne martıyı kovalayabildim ne güneşe kollarımı açabildim öylece kalakaldım sevinçten sevgimi paylaşamadım…
geçmek bilmedi zamandan çalmayı düşlediğimiz anlar yaşam bizim için koskocaman yarattı kahramanlardizinde uyuyamadan geçti kırlangıçlar sensiz esen rüzgâr hep güzel bir sonbahar
işte diyecektim zamanı geldi gelmelerin mevsiminde doğdu sevinçli güvercinler gözlerinde bakakaldım geçmişe yeşil bir ovada ruhum teslim olmadan önce
pırıl pırıl açan nar çiçeklerine inat tomurcuklarını açtı yaseminler nergisler teker teker öptüm kokularından sığamadım geleceğe dallarım budaklandı genişledim kök saldım yeşil ovaya
ova beni doğurmasın diye yalvardım güneşe kimse doğurmasın beni |
607 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |